Kış geldiğinden değil,
Güneşimi söndürdüğünden.
Kış geldiği için içilen vodka hiç değil,
Güneşim tutsak ve soğuk.
Söndürdün güneşimi
bir bir
iki iki
yüz yüze gelemeyişlerimizle.
Kendimi eskiden söküp,
avuç içlerine yerlestiremeyişlerimle.
Her haziran varoşlarımızı,
bir kasıma tükenişime.
Kolay bir hüzündür,
portakal ağaçlarından bana bakmak.
İçime çektiğim hüznünden kalan,
birikmiş küllüğe özlemimdir.
Avuç içlerine ait olamamaktır,
izmaritten odam.
Avuç içlerimde
bir devlet;
Her gün beni gaza boğan,
attığım senli sloganları duyamayan.
Bana masal anlatma.
Her şehir gibi öldürdün beni
Portakal ağaçlarında astın,
Bir sahil kasabasında unuttun,
Mezar taşı diye gökdelenleri diktin başıma.
Günün ölümünü önerdin bana,
adisyonlar hüzün dolu,
ceplerimde bozuk günahlarımız var;
akşamüstü yolculuklarım,
birlikte ıslanmarımız,
yaşamın ucuna yolculuklarımız,
gece sessiz sevişmelerimiz...
Her sabah
portakal ağaçlarından bakarken,
içtiğin her kahve
kestiğin bir bilet için,
biletçisine küfreden adamın anılarına;
Güneşimi söndürdüğünden.
Kış geldiği için içilen vodka hiç değil,
Güneşim tutsak ve soğuk.
Söndürdün güneşimi
bir bir
iki iki
yüz yüze gelemeyişlerimizle.
Kendimi eskiden söküp,
avuç içlerine yerlestiremeyişlerimle.
Her haziran varoşlarımızı,
bir kasıma tükenişime.
Kolay bir hüzündür,
portakal ağaçlarından bana bakmak.
İçime çektiğim hüznünden kalan,
birikmiş küllüğe özlemimdir.
Avuç içlerine ait olamamaktır,
izmaritten odam.
Avuç içlerimde
bir devlet;
Her gün beni gaza boğan,
attığım senli sloganları duyamayan.
Bana masal anlatma.
Her şehir gibi öldürdün beni
Portakal ağaçlarında astın,
Bir sahil kasabasında unuttun,
Mezar taşı diye gökdelenleri diktin başıma.
Günün ölümünü önerdin bana,
adisyonlar hüzün dolu,
ceplerimde bozuk günahlarımız var;
akşamüstü yolculuklarım,
birlikte ıslanmarımız,
yaşamın ucuna yolculuklarımız,
gece sessiz sevişmelerimiz...
Her sabah
portakal ağaçlarından bakarken,
içtiğin her kahve
kestiğin bir bilet için,
biletçisine küfreden adamın anılarına;
Ne son ne de ilk perde.